Depresyon sadece yetişkinlerde görülen bir ruh sağlığı problemi değildir; çocuklarda da ortaya çıkabilir. Çocukluk çağı depresyonu, uzun süreli üzüntü, ilgi kaybı, sosyal geri çekilme ve okul başarısında düşüş gibi belirtilerle kendini gösterir.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), çocukluk döneminde başlayan ve dikkatsizlik, aşırı hareketlilik (hiperaktivite) ve dürtüsellik gibi belirtilerle kendini gösteren nörogelişimsel bir bozukluktur.
Özgül Öğrenme Güçlüğü Tanı Envanteri (ÖÖGTE), çocuklarda okuma, yazma ve matematik becerileriyle ilgili öğrenme güçlüklerini tespit etmek amacıyla kullanılan bir değerlendirme aracıdır. Disleksi, disgrafi ve diskalkuli gibi öğrenme güçlüklerinin erken tanısı için önemli bir ölçektir.
Çocuklarda sinirlenme ve öfke patlamaları, gelişim sürecinin doğal bir parçasıdır. Çocuklar, duygularını yönetmeyi ve ifade etmeyi öğrenirken, hayal kırıklığı, yorgunluk, açlık veya sosyal baskı gibi durumlarda öfke patlamaları yaşayabilirler.
Çocuklarda kaygı bozukluğu, günlük yaşamı etkileyen aşırı endişe ve korku durumudur. En sık görülen belirtiler; huzursuzluk, uyku sorunları, karın ağrısı ve sosyal çekinmedir. Erken teşhis ve doğru destek ile tedavi edilebilir.
Ergenliğe giren erkek çocuğa, bedeninde ve duygularında yaşanacak değişimlerin normal olduğu anlatılmalıdır. Seste kalınlaşma, tüylenme, boy uzaması ve duygusal dalgalanmaların gelişimin doğal parçası olduğu açıkça ifade edilmelidir. Ayrıca mahremiyet, temizlik, sınırlar ve karşı cinsle iletişim konularında açık ama yaşa uygun bir dille konuşmak önemlidir.
Bebeklerde ve çocuklarda korku, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi, gelişimin doğal ve sağlıklı bir parçasıdır ve yaşa bağlı olarak ayrılık kaygısından karanlık korkusuna kadar değişebilir. Ebeveynler bu korkuları ciddiye almalı, çocuğu yargılamak yerine empati kurarak ona güven ve destek sağlamalıdır. Korkunun gücünü azaltmanın yolu, çocuğu zorlamak değil, duygusunu onaylayıp yanında olmaktır.
Erkek çocuğun anneye mesafe koyması, çoğu zaman bireyselleşme ve bağımsızlık ihtiyacının doğal bir sonucudur. Küçük çocuklar, özellikle 2-4 yaş döneminde, kendi kimliklerini keşfetmeye ve dünyayı kendi başlarına deneyimlemeye başlar. Bu süreçte zaman zaman anneye duygusal mesafe koymaları, normal bir gelişim göstergesidir.
Filial terapi, çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi amaçlayan, oyun terapisi temelli bir aile terapisidir. Bu yaklaşımda sadece çocuk değil; ebeveyn de terapinin aktif bir parçası hâline gelir. Amaç, ebeveynlerin çocuğu oyun diliyle daha iyi anlaması, duygularını okuyabilmesi ve sağlıklı bir iletişim kurabilmesidir. Filial terapi hem çocukların duygusal-davranışsal gelişimini destekler hem de aile içi bağı kalıcı biçimde güçlendirir.
Çocukların Evdeki Sorumlulukları, onların kişisel gelişimi, özgüveni ve aile içi düzenin sağlanması açısından büyük önem taşır. Çocuklar, odalarını ve eşyalarını düzenli tutabilir, kendi kişisel bakımını yapabilir, ev işlerine küçük katkılarda bulunabilir ve okul ile ilgili görevlerini bağımsız bir şekilde yürütebilir. Bu sorumluluklar, çocukların bağımsızlık, disiplin ve güven duygusunu güçlendirir
Çocuklarda tırnak yeme hastalığı, tıbbi olarak onikofaji olarak adlandırılır. Özellikle çocuklarda görülen bu alışkanlık, genellikle stres ve kaygı ile ilişkilidir. Onikofaji, tırnak plağının ve çevresindeki dokuların ısırılması ile kendini gösteren bir davranış problemidir.
7 yaş davranış bozuklukları, çocuğun sosyal, duygusal ve akademik yaşamını etkileyen, tekrarlayan ve problem yaratan davranışlar olarak tanımlanır. Bu dönemde öfke patlamaları, kurallara uymama, arkadaş ilişkilerinde zorluk ve dikkat eksikliği sık görülür. 7 yaş sendromu ile karıştırılmamalıdır; davranış bozuklukları daha kalıcı ve müdahale gerektiren durumları ifade eder.
Enkoprezis, tuvalet kontrolünün sağlanması gereken dönem sonrasında dışkının iç çamaşıra veya uygunsuz bir yere istemsiz şekilde kaçması durumudur. Çoğunlukla kronik kabızlık, dışkı tutma alışkanlığı, tuvaletle ilgili olumsuz deneyimler veya duygusal stres nedeniyle ortaya çıkar. Kontrol dışı gelişen bir durumdur ve hem fiziksel hem psikolojik değerlendirme gerektirir. Erken tanı ve uygun destek tedavi sürecini kolaylaştırır.
Selektif mutizm, çocuğun konuşma becerisi olmasına rağmen belirli ortamlarda veya belirli kişilerle konuşamaması şeklinde ortaya çıkan bir kaygı temelli iletişim bozukluğudur. En sık okulda, öğretmenle veya sınıf arkadaşlarıyla iletişim kurarken görülür; çocuk bu ortamlarda sesi tamamen kilitlenmiş gibi davranabilir. Ancak evde, ailesiyle ya da kendini güvende hissettiği kişilerle tamamen normal ve akıcı bir şekilde konuşabilir. Bu durum yoğun sosyal kaygının konuşmayı engellemesidir.
Çocukların ruh sağlığına dair merak ettiğiniz konuları keşfetmek için blog yazılarımızı takip edin.